Bir haftalık milli maç arasından sonra lig lideri Adana Demirspor karşısında idi Galatasaray. Bu sekiz haftalık maratona 3 defa liderle oynamak nasip olmuştu. Bu da ne kadar zorlu bir süreçten geçtiğinin göstergesi idi GS’nin.  G.Antep, Konya ve A.Demirsporu koltuktan ettiği gibi, Trabzon deplasmanındanda galibiyeti kaçırarak çıkmıştı. Bunlar gelecek için umut vaat ediyor diyebiliriz.

Okan Hoca çok zor bir karar vererek maça başladı. Kadroda Oliviera-Midstjö değişikliği herkesin aklına gelen ama dillendirmekten imtina ettiği bir değişiklikti. Sonuçta ilk 7 haftada Oliviera iyi bir performans sergilemişti ve takımın orkestra şefi gibiydi, ama öyle de bir Midtsjö var ki, yedek kalmasına gönül el vermiyordu. Deplasmanda ki bu maçın önemi ve ADS nin orta sahada ki savaşçı oyunu bu değişikliği mecbur kılmıştı adeta , orta saha daha dinamik olmalıydı ve bence de doğru karardı. Okan Hoca’yı bu noktada tebrik etmek gerekli. Nitekim ilk yarıda sahanın yıldızı Midtsjö idi. Midtsjö-Torriera ikilisi ile başlatmak şöyle bir lüks de getirmişti GS’ye, Mertens gerçekten 10 numara gibi oynadı, yani ilk kez kaleye bu kadar yakındı. Bu da zaten ilk yarıda etkisini hemen gösterdi, Mertens maçın ilk pozisyonlarını yakalayan oyuncuydu. Onu hep ceza sahası içinde gördük ilk yarı boyunca. Defans hattında ise AKerim iki maçlık aradan sonra yerini almıştı Emin’den. Bir değişiklik de Anholt tarafında idi, uzun süre sonra kesik yemiş ve son maçın yıldızı Dubois sol bek olarak görev almıştı. Muslera-Boey-AKerim-Nelsson-Dubois-Torreira-Midtsjö-Mertens-Yunus-Kerem-Gomis maça başlayan onbirdi.

İlk yarı boyunca iki takımda savaşçı kimliğini ortaya koydu, iyi mücadele ettiler. Galatasaray bir tık daha ADS ye göre etkili idi. Bunda GS’nin doğru ön alan baskısından kolayca bahsedebiliriz. ADS kendi yarı alanından çıkmakta zorluk yaşadı adeta. ADS için tek opsiyonu Onyekuru’nun koşuları oldu. Burada Boey’in de hızlı bir oyuncu olduğunu düşünürsek Onyekuru istediği alanları istediği şekilde bulamadı. İlk ve tek olarak 30. dakikadaki pozisyonu ise Onyekuru cömertçe harcadı.  Muslera etkisini de unutmamak gerekli. Ender gelişen ADS ataklarında yine gemisinin başındaydı. Onyekuru’nun arkaya sarkma çabalarında bir çok atak ihtimalini önceden kesti, adeta bir libero gibiydi Muslera. Onyekuru’yu çok iyi tanıması da bunda etkili. Torreira-Midtsjö-Mertens ile orta sahaya domine eden Galatasaray,  Mertens ile pozisyonlara girmekle birlikte yüzde yüz gollük denilecek bir pozisyon ise üretemedi.

İkinci yarıda benzer oyun devam etti. ADS arkaya koşu atacak Onyekuru kovalarken, GS artık risk alma zamanları da yaklaşıyordu. Günün sessiz ismi Gomis, Mata ile yer değiştirerek, Mata on numara pozisyonuna gelirken, Mertens forvet hattına geçti. Gomis gününde değildi ama, bu Gomis’in etkisizliğinden çok Yunus ve Kerem’in etkisizliğinden kaynaklı idi. Yunus ve Kerem ikilisi ne pas tercihlerinde ne şut tercihlerinde bir türlü istenileni veremedikleri bir gün yaşadılar. Özellikle kenardan getirdikleri topları ileri uç oyuncuları ile buluşturmakta zorluk yaşadılar. Zaten maçın golsüz bitmesinde bu etkili oldu. Maçın 64. dakikasında ADS on kişi kaldı. Kırmızı bence ağır bir karar oldu, fakat bu kırmızı Galatasaray’ın oyuna yeterince asılmasını sağlayamadı. Evet geri kalan dakikalarda Galatasaray daha üstün oynadı fakat bunu yoğun bir baskı, bunaltan ataklar veya tempo şeklinde ortaya koyamadı. Galatasaray’ın önündeki en büyük handikap olan yerli/yabancı kuralı bu maçta etkisini hissetirdi, Yunus ve Kerem’i oyundan alamadı Okan Hoca. Artık son dakikalarda ise tamamen atağı düşünmek adına da tüm hücum oyuncularını sürdü sahaya, Barış, Raschica, Oliviera ama gelen bir kaç fırsat da Yunus ve Kerem’in ayaklarında söndü.

Gollü geçmesini beklediğimiz maç sessiz sedasız bitti. İlk golün bir türlü gelmemesi, ADS nin on kişi kalması ile daha defansif oynaması, GS nin hücumda hatalı pas trafiği bu noktada hayal kırıklığına uğrattı. Oysa erken dakikalarda veya ilk yarı herhangi bir takımdan gelecek gol, bol gollü bir maçın habercisi olacaktı.

Maçın Starı : Midtsjö – İlk yarıdaki ön alan baskısında ve GS nin orta sahayı ele almasında etkiliydi. Torreira’ya adeta hızır gibi yetişti. Pas arası yapma özelliği kadar hücuma da yetiştiği pozisyonlarda doğru tercihler olsaydı kendisinden bir gol görmemizde kaçınılmaz olabilirdi.

Maçın Hayal Kırıklığı : Yunus-Kerem – Belki bu maçlık ama olmadı. Ne paslar oldu, ne şutlar. İlk yarı kanatlardan getirdikleri topları rakibe verdikleri gibi, ikinci yarı son dakikalarda gelen pozisyonlar gol ile sonuçlanmalıydı. Yabancı kuralı olmasa tahminim Mertens yerine çıkacaklar arasında kendileri olacaktı.

Maçın Olayı : Sanki karşı tarafta da Galatasaray vardı. Belhanda, Ndiaye, Onyekuru ve Emre Akbaba. Bir zamanlar ayaklarına baktığımız oyuncular bugün rakip olarak karşımızdaydı. Özellikle Onyekuru’yu koşu atarken izlerken. aklımıza Kadıköy gelmedi mi? “Onyekuru’dan koşu var”  🙂

Maçın Güzel Yanı : Mata, kadife ayak. izlemesi ne büyük keyif. Oyuna girer girmez nasıl fark yaratıyor. Belki sonucu erecek bir şey olmadı ama hayali bile güzel. Umarım form yakalar, oynama fırsatı bulur ve bize iki yıl da olsa keyif veren bir oyun izlettirir. Çünkü gerçekten tam bir profesyonel, tam bir 10 numara, tam bir centilmen.

Geleceğe Not : Şimdi bir ara daha. Haftaya BAY geçecek olan Galatasaray için sonraki hafta artık tempo yapma zamanı. Buraya kadar fikstür kötü, takım alışacak derken çok da fazla yara almadan gelindi. Artık puan kaybı olmamalı, art arda kazanılan maçlar ile seri yakalanmalı. Mertens, Mata, Oliviera ve Midtsjö gibi oyuncular küstürülmeden yeteri kadar süre almalı. Yunus ve Kerem eski hallerine dönmeli, aksi taktirde Barış Alper, Hamza gibi oyuncuların nefesini hissetmeliler. Seferoviç’i küskün gördüm, oynadığı 10-15 dakikalık sürede. Bu gibi durumlar dikkatlice takip edilmeli ve takım olmanın önemi herkesçe bilinmeli.

Olcay Koca,  01 Ekim 2022, Cumartesi

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir