Karşınızda Ted Lasso. Belki biliyorsunuz yada hiç denk gelemediniz. Bugün Ted Lasso’ yu tanıtmak istedim sizlere.
Öncelikle kısa bir arama sonucu dizinin konusu hakkında her yerde bulabileceğiniz bir tanıtım ile başlayalım. Sonrasında ise bana hissettirdikleri üzerinden yazımı sürdürmeye çalışacağım.
Amerikan futbolu koçluğu yapan kahramanımız Ted Lasso, İngiltere’de bir futbol takımı olan AFC Richmond teknik direktörlüğü için teklif alır ve teklifi kabul eder. Dizi artık bu aşamada başlar. Futbol kurallarından bihaber olan Ted Lasso’ nun bir taraftan futbolu öğrenirken, bir taraftan da takımının küme düşmemesi için uğraşlarının ilginç hikayelerini izleyeceksiniz. Dizi komik ve bir o kadar da insanı düşünmeye sevk eden eğlenceli bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. 1.Sezonu Ağustos 2020‘de yayınlanmış olmakla birlikte 2.sezonunun 23 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanacağını şimdiden hatırlatmak isterim. Açıkçası heyecanla bekliyorum diyebilirim. 30 dakikalık bölümleriyle de insanı hiç sıkmadan akıcı bir şekilde bir çırpıda bitirebileceğinizi düşündüğüm bir dizi. Basit bir futbol hikayesinden çok, insani bir dizi.
Biliyorsunuz bir sanat eserinin en güzel yanı, her kişiye farklı duygular uyandırabilmesidir. Kimi için çok güzel olan eserler, kimisi için ise bir anlam ifade etmez veya kimilerine göre ise farklı farklı duygular uyandırır. Dolayısıyla önyargılı olmadan sanatın hiç bir dalında ayrım yapmadan, tamamının tecrübe edilmesi ve kendimize göre uygunluğunu ve güzelliğini yorumlamamız önemlidir.
Ted Lasso’nun benim için güzel yanı bir iletişim dersi veriyor olması. İnsanı ve insancıl olmayı, mutluluğu ve sevgiyi ön plana alan bakış açısıyla Ted Lasso, aslında bizlere örnek davranışlar sunuyor. Kimine göre hatta dizide Ted Lasso’ nun eşine dahi fazlaca iyimser ve gereksiz gelen bu hayat tarzının Polyanacılık olarak addedildiğini biliyoruz. Polyanacılık ise bir çok kesime göre gerçeklik ile ilgisi olmayan bir duygu halidir. Ted Lasso dizide birçok kişinin derdine ortak olmayı başarmış ancak terzinin kendi söküğünü dikemediği gibi kendi derdine derman bulamayan bir görüntüde karşımıza çıkıyor.
Tüm basının ve taraftarın hatta futbolcularının bile öncelikle dalga geçtiği bir koç iken saygı duyulması gereken ve herkes tarafından sevilen bir karaktere dönüşüyor. Başlangıçta kendisine yapılan tüm alaycı tavırlara takılmayarak, onları kazanmaya çalışmış, birlik ve beraberliğin getireceği faydaya odaklanmayı sağlamıştır. Takım olmak sadece bir grup olmak değildir, çok daha fazla anlamı olduğunu göstermeye çalışıyor. Hatta takım olunca hiçbir zaman kaybedilmeyeceğini, her zaman bir fayda çıkarılabileceğinin dersini veriyor.
Ted Lasso’nun bu zor görevde, öncelikle insanları nasıl kazanmaya çalıştığına dikkatimi verdim. Yaptığı ilk icraatın tüm futbolcuların istek, talep ve şikayetlerini almak, en azından alabilmek olduğunu gördüm. Yani öncelikle onları dinlemek ve onları tanımak üzerine bir strateji izliyor. Varmak istediği hedef ise takım olmak, birlik olmak, aile olmak. Bunu yaparken de kendisine onca kötü davranan insanlara sonsuz sabırla davranması önemli başka bir özelliği. Aşağıdaki resim, dizi başlarken çıkan videodan bir görsel. Ted tribünde mavi koltuğa oturuyor, koltuk kırmızı oluyor ve yavaş yavaş çevresindeki koltukları kırmızıya çeviriyor. İnsanlara dokunuyor ve insanları değiştiriyor, kendine benzetiyor. İyilerin böyle bir misyonu olduğuna inanıyorum.
Günümüzde bunu yapabilmenin çok zor olduğunu anlayabiliyorum. Örneğin, siz her şeye ve herkese rağmen tüm iyimserliğiniz ile yaklaşıp, size iyi davranmayan insanı kazanmaya çalışsanız bile, karşınızdaki insanların bunu anlayabilmesi başka bir şey. Tıpkı “anlattıklarınız karşınızdakinin anlayabileceği kadardır” sözünde olduğu gibi. Ancak bunu yapabilmenin en önemli bir yolu, bu sinerjiyi toplum olarak yakalayabilmek. İşte burada da her zaman değinilen ama bir türlü çare üretilemeyen bir söz geliyor aklıma “eğitim şart”. Bir jenerasyonu, bir toplumu buna hazır etmek ve bu şekilde düşünmeye teşvik etmek.
Bu toplumdan bir şey olmaz söylemlerine hiç bir zaman katılmadım. Her zaman bir başlangıcın var olduğuna inanıyor ve hiçbir zaman geç kalındığını düşünmüyorum. Toplumumuzun kurtuluşunun ise işte tam burada olduğuna inanıyorum, Yepyeni eğitimli bir jenerasyon yaratmak, empati seviyesi güçlü, sevginin değerini bilen, etik değerlere saygılı ve birlik olabilmeyi başaran. Hukuk ve adaletin temel alındığı, birbirine güvenen ve birbirine inanan bir toplululuk.
Burada da sabır ve istikrar devreye giriyor. Hem devlet yöneticilerinin, hem de halkın bu konuda ortak bir paydada buluşması, bütün tarafların birbirine güvenmesi ve bu ortak bilincin oluşturulması gerekiyor. Bu da yukarıda bahsettiğim jenerasyon yetiştirme sürecinde olabilir ancak. Yapabilir miyiz dersiniz? Neden olmasın.
Küçük bir grup, 25 kişiden oluşan bir takım veya milyonlarca insandan oluşan bir toplum, hepsinin sistematiği bu düşünce yapısında birbirine benzer. Dizi bizi nereden nereye getirdi. İşte tam da bu yüzden sevdim bu diziyi. Sanırım sevme kriterim beni düşündürebilmesinden ileri geliyor.
Ted Lasso da bize bu öğretileri tekrar hatırlattı. Hiç bilmediği bir alanda dahi, iletişimin ve sevginin gücünün her şeyi olmasa bile, önemli bazı şeyleri halledebileceğini gösterdi.
“Kazanmak her zaman önemli değildir, kaybederken de kazanabilirsin”. Bu bile diziyi izlenmeye değerli kılıyor.
Aşağıya 2.sezon fragmanını da bırakıyorum sizler için.
İyi seyirler…
Sevgiler…
Olcay Koca
12 Temmuz 2021, Pazartesi