Sezonun geçmiş bölümünde görece sıkıntılar yaşayarak gelmiş, bir türlü istenen oyunu sergileyememiş iki İstanbul takımı derbi karşılaşmasında buluştular. Beşiktaş gelen hoca değişikliği ile daha sakin bir şekilde maça gelirken, Galatasaray daha fazla stres ve baskı hisseden taraftı. Tabiki bu baskı en fazla Okan Hoca üzerindeydi. Kredisi neredeyse bitmiş, fitili ateşleyecek bir kıvılcım bekleniyordu adeta, bu kıvılcım da arka arkaya oynanacak Beşiktaş ve Başakşehir maçları gibi görünüyordu. Okan Hoca’nın topun ağzında olması ise anlaşılabilir bir durum idi. Ligin 12 haftası geçmiş ve hala belirli bir şablon ortaya konmamıştı. İşte bu baskı ve stres maçın belirleyicisi olacaktı. Ya Galatasaray’ı hataya götürecek ya da daha çok maçı isteyen taraf olacaktı. Bu tip ölüm kalım maçlarında sahanda olman ise en büyük avantaj. %51 lik ibre Galatasaray’dan yana idi.
Beşiktaş için alınacak mağlubiyet en fazla Şenol Güneş’in milli arada radikal kararlar almasını sağlayacaktı, ancak kötü sonuç Galatasaray’ın hocasını götürecekti. Oynaması gereken, risk alması gereken ve domine etmesi gereken Galatasaray’dı.
Galatasaray bu bilinç içinde radikal kadro değişikliği ile maça başladı. Haftalardır bas bas bağırdığımız ve hadi çocuklar kendinize gelin, bu böyle olmaz dediğimiz Kerem ve Yunus sonunda kesiği yemişlerdi. O kadar temposuz, o kadar defansına yardımcı olmayan ve o kadar üretmekten uzaktaydılar ile çoktan yerlerine oyunu planları düşünülmeye başlanmıştı. Zaten Rashica 1-2 hafta önce formayı almıştı, buna şaşırmamıştık, ancak Barış Alper hamlesi oyuncuya güven verme adına önemliydi. Oyuncular ben yedeğim dememeli, bir anda kadroda olabileceklerini bilmeliler, daha önemlisi hissetmeliler. Artık Barış-Rachica şundan emin: bu takım 4 kanat oyuncusuna sahip ve hepsi oynayabilir, as-yedek ayrımı yok. Bu önemli kazanım, maçın sonucundan bağımsız olarak söylediğim bir olgu iken, maçın sonucu ve Barış’ın etkisini düşündüğünüzde iki kat olarak tesir etti.
Okan Hoca aslında maçı kazanmak istediğini ilk tercihinde belli etti. Herkes acaba oyuncu tercihini Anholt yada Berkan’dan yana kullanarak defansif özelliği daha fazla mı düşünse derken (Emre Taşdemir’in olası hatalarına karşı), Okan Hoca hayır dedi, hücum daha önemli, Mertens sahada olacak, Rachica sahada olacak, Oliviera sahada olacak, Icardi sahada olacak. Bu seçim oyunun kaderini ben belirleyeceğim seçimiydi. Galatasaray sahaya Muslera-Boey-Nelsson-AKerim-Emre-Torreira-Oliviera-Mertens-Barış-Rachiaca-Icardi on biri ile çıktı.
50.000 taraftarı eşliğinde maç başladığında aslında dengeli futbol gördük. İlk yarı boyunca Galatasaray biraz daha topa sahip olup, önde gibi görünse de net bir üstünlük ortaya çıkmadı. Belirgin bir baskı da yapamadı Galatasaray. Sıradan, tatsız, tuzsuz bir derbi oluyordu. Buna rağmen 19.dakikada ilk golü bulan Icardi ile Galatasaray oldu. Barış’ın güzel asisti ve Icardi’nin klasına yakışır volesi. Kalite kokan pozisyon alma ve vuruş. Ancak Galatasaray 1-0 öne geçmesine rağmen oyununu hala oturtamamıştı. Pas trafiğini ve tempoyu ilk yarı boyunca hiç bir zaman diliminde yakalayamadı. Zaten golün sevincini çok da yaşayamadan Beşiktaş’ın golü geldiğinde dakikalar 28 i gösteriyordu. İlk yarı boyunca Beşiktaş’ın gol atma şansı ise neredeyse sadece duran top organizasyonuna bakıyordu. Başka türlü gol bulma şansı yok gibiydi. Golü de duran toptan geldi. Çünkü Galatasaray duran toplarda hem savunma, hem de hücum yapamazken (yani neredeyse durun topta yoklar), Beşiktaş ise bu alanda iyiydi. İlk yarı 1-1 sonuçlandı.
İkinci yarı Galatasaray aynı kadro ile sahaya çıktı. İlk 15 dakika yine iki tarafın birbirini tartması ile geçerken hiç beklenmedik anda etkili bir geçiş hücumunda Galatasaray yine kralı ile 59.dakikada golü buldu (2-1). Yine çok rahat, yine çok profesyonel bir gol vuruşu geldi Icardi’den. Golcü adeta topu benle buluşturursanız bunlardan çok yaparım dercesine ayağına gelen her topu etkili kullandı. Artık bu dakika itibari ile Galatasaray coştu diyebiliriz. 60-85.dakikalar arasında fırtına gibi esti. Bu sekansta 2 tane direkten dönen top yanı sıra kaçan goller ile etkili ve baskılı oyunu Beşiktaş’ı epey zorladı. Sanırsınız yenik taraf Galatasaray. Beşiktaş oyunu çevirmek adına orta sahadan bir oyuncuyu (Salih) eksiltip yerine forvet oyuncusu Muleka’yı alınca (forveti üçledi Şenol Güneş) Galatasaray orta saha hakimiyeti tamamen aldı. İstediği boşlukları bulan Mertens, Rachica, Oliviera oldukça etkili oldular. Fakat 3.golün bir türlü gelmemesi Beşiktaş’ı maçın içinde tuttu. Son 5 dakika ise gereksiz yere skoru koruma telaşına girdi Galatasaray. Bu telaşı Emin, Berkan gibi oyuncuları alarak Okan Hoca’da körükledi. Adeta Okan Hoca’dan “kapan sinyali”ni alan Galatasaray maçı zor kazanır hale geldi. Bu son 5 dakikalık bölümde Cenk ve Weghorst ile pozisyonlar gol olsa 2-2 olması içten bile değildi.
Okan Hoca’nın bu aralıkta yaptığı hata ise oyuncu değişikliğinde tercihler ve zamanlarıydı. Kerem Aktürkoğlu’nun oyuna girmesi ile yakalanan ivmeyi (65.dakikada girdi Kerem), 80.dakikada yaptığı değişikliklerde taçlandırmalı ve rahat şekilde 3.golü bulmalıydı. 80.dakikada Berkan-Mertens değişikliği yerine Yunus-Rachica yapmalı, zaten neye uğradığını şaşırmış Beşiktaş sol kanadını Yunus ile çökertmeliydi. Bu hamle çok kritikti, ama Okan Hoca maç başlamadan önce aldığı riski, maçın son dakikalarında alamadı.
Maçın Starı : Mauro Icardi – Yıldızlar neden parlar, kalite nedir, bu futbolcular neden bu kadar değerli, oyuna nasıl etki edilir, gol vuruşu nasıl yapılır, nasıl sakin kalınır ve stat nasıl yıkılır. Hepsi İcardi’de vücut bulmuştu dün gece. İsterse neler yapabileceğini, top gelirse nasıl oynayacağını gösterdi. Zaten böyle dünya yıldızı olunuyor, İnter’e vaya PSG’ye bu yüzden transfer olunabiliyor.
Maçın Hayal Kırıklığı : Beşiktaş – Maçın hiç bir alanında Galatasaray’a üstünlük sağlayamadılar. Son 5 dakikada gelen baskı bile Galatasaray’ın skoru koruma iç güdüsü idi. Gedson dışında hareket eden de yoktu. Beşiktaş kesinlikle kazanmaya gelmemişti, olsa olsa bir anadolu takımı gibi beraberlik çıkarmaya gelmişti. Oysa Beşiktaş bundan fazlası idi.
Maçın Olayı : Hiç kimse tahmin edemezdi, 13.haftada ki derbiye sol defansta Emre Taşdemir, sol önde Barış Alper ile çıkılacağını. Hadi birisi söylese inanmaz, görsek nasıl olacak diye sorgulardık. Ama oldu. Kerem ve Yunus’un formsuzluğu, yerli zorunluluğu derken kadro bu şekilde oluştu. Ve gösterdi ki bizlere mücadele eden, koşan, çalışan ve takıma yardım eden kazanıyor. Futbolcular maç öncesi veya maç sonrası yorum yaparken bazı cümleler kurarlar ve çok dikkat ederim. Yabancı oyuncular veya Avrupa’da en çok kullandıklar cümle “takımıma yardım ettiğim için mutluyum/takımıma yardım etmeye geldim” bu mantalite de olursa oyuncu kazanıyor. Kerem ve Yunus’da tam da bu eksikti geçen 12 haftada. Takıma yardım etmeye değil, kendileri için oynuyorlardı. Rachica-Barış farkı buydu ve oyunda da yerini buldu.
NOT: Geçen haftaki yazımda maçın güzel yanı bölümünde Rachica ve Barış’ın tempolu oyununa dem vurmuşum ve umut verici demişim. Bunun bir hafta sonra meyvesini görmek/görebilmek de kendi adıma mutluluk verici.
Maçın Güzel Yanı : Galatasaray kısmen durağan olduğu zamanlar olsa da, Beşiktaş’dan hep üstündü. Kazanacağının sinyallerini veriyordu. Yıldızlara istedikleri alanların verilmesi ve istedikleri yerlerde topla buluşması sağlanırsa sahada parıl parıl parladıklarını net şekilde gördük. Sadece Icardi değil, Mertens, Oliviera, Rachica tam istedikleri gibi oyun oynama fırsatı buldular. Özellikle Mertens ilk defa bu kadar oyuna akıl koydu diyebilirim.
Geleceğe Not : Oyun güzel, skor güzel ama bu kadar yetmez. Yetmeyeceğini bilerek devam etmeli. Sürdürülebilir ve süreklilik kazanmış oyunlara ihtiyacı var Galatasaray’ın. özellikle 60-85.dakikalarda oynanan oyunu daha fazla dakikalara yaymalı, hatta bu oyunu rakip orta sahayı görece boşalttığı anlarda değil, rakip nasıl oynarsa oynasın yapmalı. Şampiyonluğun ip ucu burada…
Olcay Koca, 07 Kasım 2022, Pazartesi
Harika bir maç ANALİZİ olmuş.
TEBRİKLER 👏